16 Mart 2016 Çarşamba

Basılı ve Görsel Medya Kopyacıları


(Otur! Sıfır)
Aslında medya nedir diye çok uzun bir makale yazılabilir. Ama bu benim harcım değil. Her ne kadar şu zamanda elleri kolları bağlı da olsa kendilerini anlatmak yine onların işi olmalı. Mesleklerinin etiğini de bilmem. Ama tahmin edebilirim. Bir esnafın iş ahlakı, bir tüccarın ticaret etiğini nasıl tahmin edebiliyorsak medyanın da etiğini tahmin edebiliriz.
Fikir ve sanat eserlerinin korunması ile alakalı kanunun eksiklerinin olmasından ziyade ülkemizde uygulanamadığı aşikar. En iyi (!) uygulandığı mecra müzik piyasası. Çiğ köftecide çal bakalım bi Tarkan dan şıkıdım.. Gelsinler de 4 sıkım dürümünü soksunlar ağzına.. Yok öyle hem alışveriş yapsınlar hem teoman dinlesinler.. Laaaps diye mağazaya yerleştirmeç.. Mesam lar, Müyap lar..  O da sadece pop müzik için he. Peki neden?
Şöyle izah edeyim; Zamanında bizi fena yoldular.. Kolay para kazanmaya alıştılar.. değirmenin suyu kesilince. A Aaaaaa….
Uzun ama keyifli olacağını düşündüğüm bir hikaye anlatayım..
Cd playerler ilk çıktığında bir müzik seti almıştım. 3 CD li tepsisi, harici bass hoparlörü falan vardı. Çok fiyakalıydı. O zamanlar kulaktan duyuyoruz tabi cd nin hethini. (meth burada övmek manasında. Narkotik bir anlam yükleyenin teyzesi Deniz Seki ye komşu olsun)
“”-Abi CD nin ses kalitesi varya.. Offf.. öyle kaset maset pehh.. CD alacaksın abi.. Müziği CD den dinleyeceksin. Sanki adam yanında söylüyor yaaa.. Hem CD eskidi miydi arabanın aynasına asarsın iki üç sene güneşe dayanıyor.””
Şimdilerde yarı dijital yarı analog plak sistemlerinin değerini o zamanlar hiç bilmiyor, çünkü şimdi bokunu yediğimiz plaklar o zamanlar eskiii.. Sanki bana kibariyenin annesi.. ıııyk.. Üstüne üstlük dalga geçiyoruz. (Pabucumun analogları) dijital sistemler yedi beynimizi. Babadan kalma plak ve kasetçalarlı kat kat deck sistem caaanım müzik setinin ön camını açmıyor plak iğnesi nedir bilmiyoruz.
Hemen alıştık CD ye.. Anında sattık kasedi.. O nun plağa yaptığını CD de ona yaptı.. Kaset namına kullandığımız tek şey kafa ayarı yaptığımız commodore 64 kasetleri. Ayrıca kaset te neymiş ki? En iyi kasetçalar 90 lık kasedi 30 saniyede başa saramıyor. Ama CD öylemi ya.. hey yavrum benim.. Bastın 3’e.. tak anında 3. Şarkı.. ordan laaaps 10 şarkı.. hele bir de bonus track diye tabir edilen eşantiyon 13. Şarkı.. hoop al yine bastasın tek hareket..
13 şarkı diyorum evet.. yanlışım yok.. O zamanlar böyle singıl dediğimiz 1-2 şarkıyla albüm telef etmece yok.. o zaman biri o koskoca CD ye 2 parca yapıp gerı kalan yuvarlağını bos bırakıp koca siidiiiyi ziyan edecek he.. Büyük israf.. Haram.. Devlet sanatçısı olsa nişanı geri alınır (Not: Devlet sanatçısı da yok o zamanlar)
Kendi kendine geri dönen kasetçalarlar, şarkı arasını atlayanlar.. Şimdi siz bilmezsiniz.. doldurma kasetler var bi nevi kasetçinin zevkine kalmış kompleyşınlar. Bazen işin ustası bi kasetçiye denk gelirsiniz o şarkı aralarını size 1-2 saniyeye indirir.. Onunla da kalmaz bindirir üst üste… Namus belasına gardaaaa Gecenin nemimiiii düşmüşşş gözleriiineeah… Zaman önemli baba.. O zamanlar böyle değil.. Zamanla yarışıyoruz.. Sürekli yarışş.. Tak ordayız, hop burda..
Ne demek 5 saniye şarkı arası.. Yok öyle fadeout-fadein e ayıracak zaman.. (fadeout ve fadein için lütfen google amcayı rahatsız edin)
Adam bi kasetçalar yapmış pioneer.. o aradaki 5 saniyeyi ileri sarıyor.. Hatta daha da iyisini yapmış o bos olan 5 s saniyeyi algılayıp sadece şarkı sonuna ve başına kadar sarabiliyor. Aksi halde butonu basılı bırakınca taaa kasedin en basına sarıp makarayı koparan cihaz vardı.
Neyse hadi gecelim cd ye ordan da bak nerelere gelicem.. CD çıktı o zamanlar Rumeli Kavağında oturuyorum. En yakın CD tedarik edebileceğim yer Beşiktaş meydanındaki kasetçiler çarşısı. (şimdilerde oraya ucube bi icat diktiler boru desen boru değil anıt desen hiç değil sadece yanından geçerken arkadaşına gösterip “bu sana girsin” demeye yarıyor..  ) CD büyük para.. Kaset te pahalı ama en azından kasetçi amcaya 5-6 kasetten toplama yaptırılabiliyor.. Veriyon listeyi kopyalıyo.. cd de kopya yok o zaman. Mp3 zaten 5-6 sene sonra ama cd writer yok bos cd diye bir olgu yok hepsi dolu… eee şimdi iyi seçmek lazım CD yi.. Bi çuval parayı 3-5 şarkıya vermeyelim.. İnceden dıptısslı olsun, Türkçe olsun belki param kalırsa bir tane de raksotekten yabancı alırım. Ne diyeceksem.. Tek tanıdığım yabancı rahmetlı maykıl ceksın. (dayım arabıstandan BAD albumunu getırmıs) Allahım beeed am beeed viyyoouu yu bed..
Bendeniz.. Evet yaa Bendeniz… Aldım lan.. Verdim parasını aldım.. 3. Albümü sanırım.. Raksotek ortakoyde.. Oraya gittim.. Orçun vardı okulda onda abisinin prodigy albümü vardı.. voodoo people dinletmişti.. Gürültü beni benden almıştı.. O zaman bana gürültüydü.. Sonrasında düzeldi.. Şimdilerde yine gürültü (yaşlandık be hacıt).. Zamanla yanına Üç beş te tarkan mustafa sandal zırt pırt attık..
Bi de bi kız vardı okulda şimdi burda bi yerlerde arkadaş listemde adını veremiycem.. (aşşalarda bi yerlerde verdi)  Kurt Cobain diye bi adam var.. Ölmüş.. Çok ağladıydı.. Öğretmen sordu- nooldu arkadaşınıza- diye kurt köpeği mi ne varmış ölmüş ona ağlıyormuş dedik..  Ses benzerliğinden dolayı fırlamalık yaptık sanıyorsunuz dimi.. Yok.. Zerre fırlamalık yok içimizde… Kız da güzel telaffuz ediyor ama ben ülke sınırları dışında MJ hariç şarkı söyleyeni bi tek senede bir eurovisionda görüyom..  Onun da aslında Türk olduğunu, söylediklerini benim anlamadığımı puanlamada anlıyorum (gıriiis nah points) … Yuuuh nereye geldik yaaa… Neyse içimde bi şekilde yer etmiş bi kulak dolgunluğu merak edip dinlemişim birkaç kez yıllar sonra bir de Nirvana cd si çarptım birinden…  Teşekkürler Demet Öztürk..
Şimdilerde telefona 100 mp3 atınca ne dinleyeceğini şaşıran ergen anlamaz beni.. Biz 5-6 cd ile gençlik yedik..  Bak şimdi nerden nereye gelmişiz… Toparlıyorum hemen..
O zamanlarda korsan kaset vardı ama yine albümler 200-300 bınler satıyordu.. İbrahım Tatlısesler Tarkanlar milyon satıyordu.. Milyon albüm… 10 lıra olsa tanesi.. 10 milyooor.. Altı sıfır (6-0) atılmamış hali  10 Trilyor..
(Not: Hadi yine iyisiniz.. O zamanlar daha 6-0 atılmamış)
Ama şimdiki paraya endekslerden o zaman cd Şimdinin 100 lirası.. bunlar bi zengın oldu bi yürüdü inanamazsın.. Süt banyoları, buzlu bademler, el yapımı ahşap oyma vibratörler.. (bu sonuncuyu ben uydurdum) Sonra korsan bı yandan, dijital müzik (mp3) bı yandan, vurdular kafasına bunların..
Dolayısıyla bu aç gözlülerin zamanında üttükleri millet bunlara cevabı napster ile verdi..
Napster’i bilmeyenler 40 yaşının üstündeyse sıkıntı yok ama 40 yaş altı napsteri bilmeyen ctrl+alt+del mi yapar ctrl+F4 mü yapar gider ergen ergen tinderda sağa sola manita mı atar bilemem.
Çok uzadı..
Sonra bunlar götü kurtarmak için icat ettiler bu fikirr ve sanat eserleri hedesini.. yoksa arkalarından gelecek nesilleri korumak, onların üretkenliğini desteklemek zerre akıllarında varsa ben de topum.. Neyse koruyabildikleri kadar korusunlar tabi. Müzikler makul fiyatlara satılsın.. Hatta çok öküzleme olacak belki ama ben yerli yapımları ya sinemada izliyor ya orijinal dvdsini alıyorum.. Son dönem çıkan sosyal medya fenomenleri (!) nin balon filmleri hariç.. Onları netten bile açmıyorum.. Açsam da sadece dinliyorum.. İzlemiyorum bile başka şeyle iştigal ediyorum yanda acık kalıyor öyle.. maksat dükkanda  bi ses bi nefes olsun.. Yabancı yapımların dandik olanları korsan olabiliyor.. Ama bi tarantinoydu, sarı mavi yeşil kırmızı mor gibi, leon gibi izle izle doymazsın filmler yine orijinal..
Du geldim geldim…  Dolayısıyla fikir ve sanat ürünlerinin korunması bu mantıkla artık pek mümkün değil gibi.
Marka versem de olmaz, vermeden de olmaz ama sürekli logoları, isimleri, fikirleri kopyalanırken görüyoruz.. Şarkılarımızın bile çoğu çalıntı.. Ya fikirler.. Geçtiğimiz senelerde Özgün reklam fikirleri diye ödül alan bir çok reklamın bile bir zaman sonra yurtdışından indiragandi olduğunu üzüntüyle gördük.
Geçtiğimiz yıl bir marka çıktı.. Sloganı da sağlamdı.. Hamburger Çocuklarına Yedirmeye Geliyoruz diye.. Kasap Döner… İddia büyük.. Slogan Sert.. Bi o kadar iddialı.. Logo tasarımı on numara.. Tarz, konsept renkler şahane.. (lezzet berbat, fiyat pahalı o ayrı) Kaliteli malzemeden, sağlıklı, lezzetli, gerçekten işin ehli kişilerin yaptığı döneri restoranda yiyecekseniz Saafi Döner ‘i öneririm.. Onun dışında bir çok mahalle ve sanayi siteleri içinde de müthiş dönerciler var..
Neyse dün Sefaköy ‘den geçiyorum E5 kenarında ALA KASAP DÖNER  diye kırmızı beyaz tabelalı bi yer açılmış.. Yaratıcılığın üst seviyesi, iyonosferi.. KASAP kelimesindeki “P” harfini kenar mahalle grafikçisi satır şeklinde yapmış. (Satırımın kenarı)
Bu grafikerliği de ayağa düşürdüler.. Ona da değinecem birkaç güne..
Yahu be kardeşim.. Logo mu bulamadın, isim mi bulamadın.. Kahveye gitsen en az 10 fikir alırsın isim için.. Berbere gitsen adam 3 tane logo çıkarır sana bi sakal tıraşında.. Yahu bir sor soruştur.. Bilmiyor olamaz, bilmemekle cezadan kurtulamazsın ey esnaf.. Bir gün işim gücüm olmazsa arabayla durup yanında soracağım işin aslını..
Espiri mi yapacaksın “keser döner, sap döner” koy bence.. Çok sempatik.. Ben şahsen ordan döner yerim..
Ala Döner koy altına da yaz sloganını dönerin alası diye .. (bu da rakı gibi oldu be)
Adını koy..  Recep Döner mesela (Recep ler falan ayaklanabilir)
Murat Döner (At, Murat tır olmaz.. At etinden mi yapıyosun derler)
Ama isim bol yani.. Köşem döner – E5 dönercisi – xy döner… uzaaar gider.. Çalmayıver…
“İsim Bulamadım Döner” yaz gelmezsem adiyim..
Çok ta uzak olmayan bir zamanda bir balıkçı abimiz bizden logo istemişti.. Hiç unutmam.. Unutamam.. Abi çok enteresan ama herkesin de gördüğünde hatırlayacağı bir logo olsun dedi..
Çizdik.. 5 tane – 10 tane- 20 tane logo çizdik..
Çizmek derken öyle Google dan bakayım ordan aşırayım efendime söyleyeyim pinterest vidi vidi.. yok..
Evet baktık.. çizilecek forma, çizilmiş modellere karar vermek için baktık..
Neyse yok aga beğendiremedik.. En son dedi ki abimiz.. Böyle bi ay.. Mavi renk..  Ayda oturan bi çocuk.. Elinde olta (kamış), balık tutsun.. Bi bacağı aşağı sarkıyor.. Ama oltanın ucunda da bizim çizdiğimiz modellerden bir balık olacak..
Şimdi en son kısmını unutun ve kafanızda canlandırın.. (sık sinemaya gidenler, animasyon film sevenler atlamasın hemen) Tek tek söylüyorum gözlerinizi kapatıp canlandırın sola bakan mavi bir ay.. (hilal) üzerinde elinde oltalı bir çocuk.. Bi ayağı sarkmış aşağı..
Bizzatta gösterdi abimiz logoyu.. Ama dediği gibi akılda kalır.. En azından abimiz şirketi açmadan zaten akıllarda yer etmiş.. Bin kere dil döktük.. Abi dedik yapma etme eyleme.. Yok arkadaş patron o.. 5-6 gün çalışmışsın.. Emeğinin de bir karşılığı var.. Müşterinin dediğini yapmazsan o parayı da alamayacaksın… İstemeye istemeye logoyu çizdik vektörel formatıyla beraber teslim ettik paramızı aldık kaçtık..
Velhasılı kelam bu sektör tek başına çalmıyor, öykünmüyor, esinlenmiyor.. Müşteri baskısı var.. Para kazanamama korkusu var.. Rekabet edememe, tutunamama korkusu var insanlarda.. Patronlar böyleyken çalışanlar daha zor durumda.. Aman müşterinin istediğini yapamazsam işsiz kalırım.. Kendi yorumumu katarsam müşteri işi reddeder.. Eee nerde kaldı özgür sanat.. Özgün model.. Özel üretim.. Yaratıcılık.. Hani nerede modelistlik.. Ülkemizdeki mobilya sektöründe bulunan modellerin %90 a yakın bir oranının yurtdışından çalıntı olduğunu biliyor musunuz?
Orada da bir hiyerarşi de var ama.. “İLK ÇALAN”
Abimiz hötöröf mobilya göndermiş iki üç tasarımcısını elinde fotoğraf makineleri ile fuara çok beğendikleri bir İtalyan tasarımını fuarda fotoğraflamış.. Ülkemizdeki kalpazanlık ve sahtecilik yasası etkisinde kalarak kendi yorumunu katmış.. (kaç mezura kadar çalabiliyorduk)
Model deli satmaya başlayınca bir bakmış zottirik mobilya da bunun modeli alıp yorumlamış kendince.. Yorumlamıştan kastım öyle büyük değişiklikler değil he.. -o püskülü oraya dikme de buraya dik koçum- Ayaklarını 1-2 cm daha yüksek yap ta altına elektrik süpürgesi rahat girsin-
Neyse hötöröf başlıyor yaygaraya… Aman benim tasarımım çalındı a dostlaaar..
E ama haklılar.. Müşteri geliyor ben bundan istiyorum bananeaa diyor..
Yoksa neden aynı paraya aynı işlevi gören orijinal telefonlar varken replika ayfon almaya…
Arz hırsızsa Talep ne yapsın.
Sevgilerimle…

15 Mart 2016 Salı

Teröre Lanet!

Ölümden korkmuyoruz ki.. Pisi pisine öldürülmekten korkuyoruz.. Kaderimizden kaçmıyoruz. Bu kanı, sütü bozuk piçler yüzünden niyazi olmaktan kaçıyoruz..

Kendimizden çok arkada kalacakları düşünüyoruz. Ben hayatıma doymadım daha.. Eşime, çocuğuma, 15 gün sonra gelecek 2 numaraya, anama, babama, kardeşime, abime, ablama, kuzenime, yeğenime, arkadaşlarıma doymadım...

Seçeneğin var deseler, kim ne derse desin bir yerde bomba patlayacaksa önce kendimi düşünürüm aga..

Egoistim ben.. Eğer varsa seçeneğim önce ben öleyim derim..
O acıyı çekmektense ben öleyim..

He Allah korusun o acı bana reva görülürse de durmam buralarda.. Giderken de müsebbiplerinden her can için bi 10 taneyi de götürürüm.. Matematik Kazanır!

Kocayım, babayım, oğulum, abiyim, kardeşim farketmez benden 1 giderse senden 10 gider..

Giden canlara Allah Rahmet Eylesin.. Kalanlara Sabırlar dilerim.. Dua ederim, umut ederim..

Ve maalesef ancak elimden bu gelir.. Keşke herkes elinden geleni, görevini tam yapabilse..

4 Mart 2016 Cuma

Hayat Zor, Çocuklar Güzel..

Baba olunca daha bi fazla korkuyorsun.. Geçmişteki hatalarını, ölümlerden dönüşlerini, yaptığın kavga, kullandığın araba, salak saçma cesaretlerinin, içinde bulunduğun ya da bulunmak zorunda olduğun ortam, tehlikeli davranışların olası kötü sonuçlarını şimdi düşünüyor ürperiyorsun..
Kendin ya da geçmişin için değil ürpertin. Çocuğun için, çocuklar için.. "Ya o riskleri o da alırsa" diye endişeleniyorsun..

İki tekerlekli bisikletle denize uçmaktan zevk alırken bugün çocuğuna kask, dizlik takmayı diretiyorsun..
Yolda haraç isteyen tinerciyi bi temiz dövmüştün ya yıllar önce.. Şimdi "aman oğlum başına gelirse ne isterse ver.. boşver giden paran olsun" diyorsun.
Terörü hiç saymıyorum bile.

Bunca derdin, telaşın arasında bir de nasıl okutacağım? nasıl yeteceğim? diye düşünerek kendini de zorluyor, bu zorluğu aşsan bile taviz verdiğin yaşam kalitenden dolayı ister istemez bu durumu çocuğa da yansıtarak sırtına zaten sistemin girişinde varsayılan değer olarak yüklenmiş bir dünya sınavın yanında bir yük te sen koyuyorsun.. Layık olabilme.. Hak edebilme.. Onların emeklerini boşa çıkarmama adına kendini helak ediyor çocuk.. Sonuç: 20 li yaşlara hatta askerlik çağına kadar akıl sağlığına defalarca kast etmiş oluyorsun yavrucağın. (sistem böyle)

Velhasılı kelam kuzenim Osman Evren Şen in de dediği gibi içinde bulunduğumuz mekan ve zamanda toplumda kadına göre daha baskın rol oynadığını düşündüğümüz bir erkek çocuğunun bile ruhi, bedeni ve vicdani olarak 30 yaşına sağlıklı bir birey olarak gelebilme ihtimali sandığımızdan çok düşük.. Hatta belki de şans eseri.. Bir de kız çocuklarını düşünün..

Kıssadan hisse.. Yol uzun.. Hayat zor.. Mutluluk değerli.. Evlendirene kadar kucağınızdan indirmeyin.. Sevgi önemli..

11 Mayıs 2010 Salı

Yüzmek "Dalga-dümen"e iyi geliyormuş

Selamlar;
Dün itibariyle memleketimin dört bir yanı Sn. Baykalın "güya" sex kasedi yüzünden istifasından dolayı zıngır zıbıldak sallanıyordu.. Tabiki memleketin heryerinde yine bu konu konuşuluyodu.

Markette, berberde, iş yerlerinde, hanlarda, hamamlarda, okullarda, kahvehanelerde berberlerde hatta metrobüste bile yurdum insanı kendine göre durumu yorumladı. Kendilerince hak verdiler, vermediler, ayıpladılar, yazık dediler, günah dediler kalburüstü, kalburaltı herkes yorumladı bu konuyu..

Yorumlayanların arasında şahit olduğum bir kesim vardı ki olaya gerek bakış açısı gerek yorumlamaları gerekse değer yargıları ile beni tedirgin ettiler.

Metrobüsler avcılar yönünde aksam saatleri akşam ögrencilerinin servis aracı gibidir. Avcılar kampüsünde siyasal bilimler gibi konu ile alakalı bölümler bulunmamasına rağmen öğrencilerin üniversite seviyesinde olması bile benim için bu yorumlar adına önemli bir kıstastır..

Bir gurup gencin Baykalın yasının 72 olmasından dolayı bu ısı yapsada yılar once yapmıs olabılecegını savunurken dıger bır kısımda "olm 50 den sonra kus ötmezki, 22 yıl önce nerde vardı böyle ufak video kamera" düşüncesini savunuyorlardı.. bir gurupta Deniz Baykalın yüzme sporuna olan düşkünlüğünü bildiğinden ötürü Baykalın yıllara yüzme sporu ile meydan okuduğunu, yüzmenin gerek vücuda gerekse dalga dümene iyi geldiğini savunuyordu.

Komploymuş, siyasi dalavereymiş, özel hayatmış, dengelermiş, üzerimize oynanan oyunlarmış hiçbirinin umrunda değildi. Tek düşündükleri çok afedersiniz o yaşta nasıl erekse olduğu nasıl bu işi yaptığı, buna neyin sebep olduğunu, soyunu devam ettirmekle yükümlü bireylermiş gibi bu kutsal vazifeyi yıllarca nasıl aksatmadan sürüdürebileceklerinin telaşı içindeydi bu kızlı erkekli gurup.

En son biri yahu adamın özel hayatı der gibi oldu ama ağzına tıkadılar lafı. Neymiş efendim o yakalansaymış Erkek adamım ben yaparım dermiş, öteki yakalansaymış siz yapmıyormusunuz dermiş falan filan. Hepsinin derdi uçkur olmuş, hepsinin derdi paparazzi olmuş magazin olmuş, Ali Kırcada basılmış hemde çok acayipmiş pozisyonu oymuş buymu..

Kimse demiyorki özel hayat kalmadı her yerimizde kameralar, kulaklarımızda kulaklar, gözlerimizde gözler, kalemimizde silgiler, bilgisayarlarımızda virüsler var. Özelimiz yok.. Hiçbir yüsek öğretimli budakta demiyor ki yahu nereye gidiyoruz.


Metrobüs çalkalanıyor bu kelamlarla. 10-15 adam olmaya adım attığı sanılan embriyodan az gelişmiş denyo metrobüsten inerken kulaklarımıza çalınan son cümle ile yıllarca at gözlükleri ile neyin peşinden koştuğu ve koşacağının sinyallerini veriyor.


Neymiş efendim; "Yüzmek bedene, deniz kestanesi de billura güç veriyor" muş. Güç sizinle olsun!

4 Mayıs 2010 Salı

Otomobil Ustası = Tatlı Su Kurnası

Selamlar;
Evvelce internetten satış sitesine ilan verdiğim aracıma son günlerde bir taleptir gidiyor. Buradada yazmaktan çekinmeyeceğim ama o paraya bu araba on numara seçim. Ve kimse inanmasa da aracın her yanı orjinal en ufak bi allem kallem cetrefil yada bir kaza boya cila olmamakla beraber muadillerinden cok daha iyi durumdadır.

Velhasıl bu kelamları sarf ettiğim bir alıcı yanında bilmiş ustasıyla gelir. Usta araca iyice baktı.. Sanki moto-hipokrat yemini içmis Doktor-Usta edasında farlara motora airbag e cilaya sinyale alarma teybe vs vs baktı ve öğrendik ki aracımın teybinin bi dugmesi bozukmus kilometresi geri sarılmış olabilirmis. ayna kapağım kırıkmış dış ayna ısıtıcısı görev görmezmiş müşürüm bozukmuş ön far ayarsızmış motor takozu bilmem neymis o öyleymiş bu böyleymiş.. araba camında film varmış trafikte yasakmış sökülecekmiş.. arka silecek tam silmiyormus (degistirdikten sonra 10 kere calısmamıstır o silecek)

Bu arac 1-2 ay önce ince elenip sık dokunan TÜV de muayeneye sokulacak diye tam donanımlı bakıma girmis, akü dahil önemli parçaları değişmiş (buji, akü, balata, filtreler, yağ, silecekler vs.) üstüne TÜV e girdi ve tek hafif kusur olan cam filmleri (en düsük koyulukta) ile bu zor muayeneden tek seferde geçmiş..

Ama benim arabam 12.000 liraymış.. cizikler mevcutmuş boyasında boya dahil nerden baksan aracın 4000-5000 liralık masrafı varmış.. hadi boyayı kenara bırakalım en azından 1000 liralık parça 1000 liralıkta işçilik varmış..

B,rde o göt çatalı ile araba altına eğilip abi bu araba nerden baksan 100 bin kilometre sildirmistir demez mi..

Arkada kıs kıs gülüyorum.. Herifin memleketi sordum (ki hic öyle bi ırkcılıgım yoktur) kayseri dedi..  Hani pastırmasıydı sucuguydu derken uyanıgıda ünlü olan kayserililer yokmu beni benden aldılar
yanındaki arabayı esas alacak kişi son sözü soyledi.. 4000 lira masrafım varmıs 2000 benden gidermis 2000 de ondan 10 bine arabayı verirmisim o da yaptırır gezermıs..

İsterseniz bi binin birde aracın gidisine bakalım dıye kandırıp ikisinide topkapının in cin top oynayan arka sokaklarına cekip reçmeciydi overlokçuydu torna tesviyeciydi ne kadar kaldırıpta uzun süredir dikememis insan azmanı varsa onlara peskes cekesim gelmedi degil hani..

 Oraya yazmısız son fıyat budur aracın busu busu vardır gorunumu budur kılometresı sudur ahanda sıze de 10 tane resım... Bitmiştir..

Bi an bu TEAM sahibinden.com un rakip firmasının tuttugu bir ekip, her gun bu sıtede ılanı olanların mallarını gormeye gıdıp kötuleyıp sıtenın imajını mı lekeleyen bır ekıpmıdır dıye dusunmekten kendımı alamadım..

Adam nasıl anlattıysa içime bi kurt düştü bugun servise gosterttım arabayı.. Acaba airbagleri calmıslar mı? motor takozum dusmus mu? harbiden boya ıstermı? nedir? servisin ustasının 2 sorusu ve yorumu kısa ve özdü...
-Kaç model bu araba?
-2001 model yani 9 yaşında
-Sen arabayı sıfır mı aldın?
-Hayır ikinci sahibiyim
Yorum; Ben benim karıyı 6 sene önce sıfır aldım.. geçen bi dislerini yaptırdı, birde check up yaptırdı 7 bin tuttu.. her ay da ilaca, kozmetiğe verdiğimiz para da cabası..  O herifi ara.. Arabayı Kız gibi istiyorsa galeriye, ucuza kız istiyorsa kerhaneye gitsin..

Kayseride genelev varmı?
-

30 Nisan 2010 Cuma

Metrobüs Anomalisi

Selamlar ola;
Dün muhteşem bir gündü.. Muhteşem gün muhteşem başlar teorisini kanıtlar biçimde gün metrobüste başladı. Dün saat 9:30 gibi avcılardan bindiğim metrobüs aracı yenilerdendi. Hani şu belediyenin akla ziyan kazık yiyerek yada dimağa durgunluk verecek indragandisiyle hollandadan alınan bayırda faytonla kapışanlardan.. En arkada "U" şeklinde inanılmaz rahatsız bir koltuk bulunmakta.. İnanılmaz rahatsız diyorum çünkü oraya oturmayan bu rahatsızlığı anlayamaz.. Düşünün "U" şeklinde 5 götün zor sığacağı koltukta 5 göt olarak oturuyorsunuz.. U şeklinin ortasında kalan erkek ve bacakları birbirine yapışık. Sağ ve sol bacaklar malum bölgeyi sıkıştırmakta ve insana acı vermektedir... Hele ki solunuzda kendilerine "Roman" kisvesi altında yeni bir kimlik arayışındaki analı kızlı çingeneden hallice 2 çirkef solunuzda bi laz kadın ve bir yaşlı amca...

Sefaköy durağında ilk mermi sıkıldı.. "yawrum ittirip durma bacağımı" cingen teyze ılımlı islamcı gence böyle seslendi.. Ilımlı islamcı gençte "teyzecim bakın böyle oturuyorum iki bacağım birbirine yapışık zaten otobüs hareket ettikçe değiyor ancak size bacağım bende sıkışığım burda (kısacası billurlar gözlerimden çıkmak üzre, malzemenin durumunu da hak getire)"

Çingen teyzenin çingen kızının ısınma turları: Arkadaşım rahat gelmediyse kalk ayağa.. sen benim annemi taciz edemezsin..
Ilımlı İslamcı Genç: Ne taciz mi?
Çingen teyzenin çingen kızı: sabahtan beridir bakıyorum ikinciye annem bana işaret ediyor sabahtan beridir bacağınla annemi iteliyorsun bu tarafa.
Ilımlı İslamcı Genç: Hanfendi.. Dikkat ettiyseniz sabahtan beridir baston gibi duruyom burda ne itmesi.. der ve muhattap olmamak icin ayağa kalkmaya yetenir.. tam o anda kolundan tutulur..
İçi Boş Yaşlı Amca: Bırak evladım kalkma sıkıştılarsa inip taksiye binsinler..
Laz Kadın: Metrobüste olur o kadar az sabredin sizde teyzecim..
Çingen kadın: ama sürtünüyor.
Çingen kadının çingen kızı: Bi kere daha böyle olmuştu bana metrobüste adamın biri önce böyle sürtünmeyle başladı sonra beni taciz etti.. Polise verdim metrobüste linc ettiler adamı haberin olsun.
I.İ.G: Siz taciz ne demek anlamını bilmiyorsunuz galiba.
Ç.K.Ç.K: hee evet bilmiyorum bilmiyorum mıncıklamak işte.. senin yaptığından ne farkı var sende sıkıştırıyorsun...
I.İ.G: Ben öyle bise yapmıyorum saçmalamayın susun lütfen herkes size bakıyor..
Ç.K.Ç.K: taciz suçtur bu devletin yasaları var polisi var..

Bu raddede ben yanımdakinin kulagına fısıldarken ses tonumu ayarlayamıyorum ve kadının bi nebze de olsa duymasına sebep oluyor bı anda olusan abuk suskunluk

Ben: bir adamın böyle bı kadını tacız etmesı ıcın gercekten cok uzun suredır zor durumda olması gerekır.

Ç.K.Ç.K: efendiiimm.. Neeee neeee ne söylüyorsun sen, neeee?
Ben: Kes sesinide rahat rahat gidelim işimize...
O sırada lafa Laz kadın karışır ben sıyırırım kendimi ve metrobüste olaylar topkapıya kadar TDK nın bile "yok artık" diyeceği yanlış kullanılmış sözcüklerle devam eder..
dialoglardan bazıları:
"Sen şizofrensin.. senin tıp "liberatöründe" karşılığın yok"
"Seniğ tıp libatatörü açıklayamamış ben mi açıklıycam..."
"hadi ordan demokloşi yapma.. "
"insanı provakatör edersiniz."
"hadi anne cinnet gelmeden inelim."
"hadi ben yaşlıyım utanmıyorum sen utanmıyormusun"
"sizin gibileri avrupada kesiyolar"

Cevizlibağ durağında kendisini alkışlarla dışarı aldığımız çingenlerin küçük olanı romanlıktan da sekerek afro amerikan bir tavırla hepimize  parmak yaptı ve bu hepinize girsin diyerek aramızdan ayrıldı.. Metrobüsün kökürten ötesi kahkahada herkes kulaklıklarını çıkarmış vaziyette, orta kısımdan öteside eğlenceyi kaçırmanın üzüntüsündeydi..

İstanbul trafiğine ve sabah işe gitme çilesine böyle çözüm bulan herkesi gönülden kutlarım..

22 Nisan 2010 Perşembe

Her Yaşa Tenis!

Evet bugün madem blogun ilk günü iki üç günlük birikimleride aktarayım da aklımda kalacağına blogumda kalsın..

Töbeler töbesi ben neler gördüm..
Yahu sitemizde tenis kordu var bizdede tenis onayacak yürek var.. Hatta lise yıllarından ITF (international tennis federation) den aldığım profesyonel tenis hakemliği sertifikam da var.. Ben neden tenise merak sarmadım.. andre agassi gibi kelim beyaz şortum var bi eksik tenis oynayacak bir kardeş ve iki raket  bi kaç tenis topu...



Aldık.. Evet evet on numara markadan (wilson) on numara bir çift tenis raketi bi kutu (3 adet) tenis topu aldık ve aynı gün çıktık medanlara pehlivan edasıyla..

Servislerimi görmeliydiniz.. Tenis orda sahasındaki fileden çok gaaassaraylı sabri gibi dağlara taşlara vuranlar için gerilmiş üst ağlara taktım topu.. :) tavandan oynuyorduk bir süre 3 bant bilardo havasında.. Sonra öğrendik vuruşları.. Akşamında internetten videolara baktık forehand-backhand vuruşları gördük izledik özümsedik..

Dün kardeşim yoktu bende tenis korduna yaklaşmadan basket sahasında 3 lük atıyordum.. Bu arada kendime de bir tenis arkadaşı bulmak için arada bir yan taraftaki kordu kesiyordum inceden.. Birden bir çift gördüm.. Adam eski türk filmlerindeki mazlum ayarında, karısı ise emine beder türbanıyla semt pazarı pardesü kreasyonunu sentezlemiş geliyorlar...  Tenis kordunun tellerine karşı Squash*oynanamayacağı için ben hala adamın karşısına bir rakip gelecek beklentisiyle çaktırmadan izlerken bir yandanda içten içe umarım kimse yokturda evden on numara raketimle toplarımı kapar adamın karşısına çıkarım diye beklemeye koyuldum...

Ama o da ne! Kadın sahaya bir anna kournikova edasıyla giriş yaptı.. Pardesüsünü Batman'ın gotham city'i Rahmetli Jokerden kurtarışının finalini gölgede bırakacak şekilde savurdu ve önce ayakkabılarının bağcıklarını sıktı.. Sonra bir kat pardesü çıktı kenara kondu.. Akabinde kahverengi hırka çıktı kenara kondu..

Ama kadındaki bakış "zorla getirildim buraya bakışı"  zorla getirildim ama kocam tarafından.. Kadınlık vazifemi yapıp kocama layık bi eş olmak için.. Kadınlık vazifemi yapıp kocamın her türlü ihtiyacını karşılamak için.. Yoksa zaten sosal bi insanım.. Günler düzenliyoruz, misafirliklere gidiyoruz, kadınlarla toplaşıp muhabbet ediyoruz.. Bu bana aykırı bir spor.. Hülya avşar yapsın bunu dercesine bakıyor "dalyar" ın gözünün icine..

Kafada türban sabit olmak kaydıyla altında bol bir eşofman, üstünde kıpkısa kollu (askılı değil) bir tshirtle kalakaldı williams kardeşlerin açık tenlisi..  Buraya kadar herşey normal.. Her kesimden insan her kıyafetle oynaabilir bu oyunu.. Aksi bir kural yok..

Başladılar berbat vuruşlara.. İnsan tenis kordunda kadın görünce bekliyor o anna kournikova çığlıklarını, williams kardeşlerin doğa anayı küstürecek haykırışlarını. Ama gelen efekt nefes seslerine karışmış "iiiııh iiiııh hmmsss hıpıms" tan öteye gitmiyor..


Adam tedirgin aman karıma bakan var mı, başı kapalı ama koltukaltına kadar kolları açık bi erde yanlış mı yapıyoruz.. Bu merak bize mi oksa ata sporumuz bile olmayan tenise mi.. Eğer bizeyse yüzde kaçı karıma.. Servis atarmış gibi yapıp milleti mi kessem ben servisle meşgulken karıma bakıyolarmı fırsatçılar die.. Sırf bu yüzden göremedim hanımın topunu yedim kafama.. Tedirginim ya birden iceri dalarlarsa.. Ya haallerini süslerse karım... Çok tedirginim.. Bizimki de az değil hani... Servisi zıplayarak kullanıyor.. Sen stefi graf mısın be kadın ne zıplıyorsun neden zıplatıyorsun... Adam tedirgin.. Kadıncağız yorulmuş.. Kadın terlemiş... Kadın ölmüş bitiyor.. Çıkardığı sesler bizim "dalyar" amcaya  içgüdüsel olarak neyi hatırlattıysa artık servisleri karısının kucağına kucağına atıyor.. Ama yinede kaçınılmaz son.. Kadın başlıyor haliyle terlemeye.. Adam deniz kenarında üşüten manitaya verilen ceket misali kadını sarıyor hırka ile..

15 dakika süre hırka ile oynadıktan sonra kadıncağız isilik dökmeden bırakıyor oyunu oturuyor kenara adamın off layıp puffflamalarına rağmen..

Bırakıp topu kenara gidesim var "dalyar amca" nın yanına.. Diyesim var benimde raketim var beraber oynayabiliriz diye.. Hani hem yengeyi yormasın, kadın böyle bir külfetten kurtulsun hemde adama uzun soluklu bir oyun çıksın.. Soluk derken adamın o içgüdüsel algıladığı soluktan bahsetmiyorum..  Ama korkuyorum içten içe ya bu arkadaşlık kordlarda kalmaz da "bi akşam da yengeyi alıp bize oturmaya gelin"e bağlarsa diye...

Diyemem ki ne "alakası var olm senin gibi kendinden bile korkan sapkının yanında"  diyemem ki "Arkadaş canlısı hümanist bi insanım ama o kadar değil".. Eşini sarıp sarmalayıp etraftan kıskanan biri kimbilir eşine hasbel kader göz ucuyla da olsa bakanlar hakkında neler düşünüyordur.

Tedirginim yarın yine oynacaklar diye.. Kadın bu sefer 24 derece sıcakta gocukla korda inecek diye korkuyorum..






*Tenisin duvara karşı tek yada iki kisiyle oynanır hali. bazı bazı antrenman bazı bazı müsabaka olarak oynanır.. Size bu konuda daha ayrıntı verebilecek bilgi birikimim keşke olsaydı..